16 Ekim 2012

Nikon D 800 Türkiye İnceleme



Türkiye kullanıcıları için Nikon D 800 Nikonun yeni duyurdu gözde çocuğu sizler için fazla terminolojiye kaçmadan inceledik ve basit bir dille ifade etmeye çalışacağız. Nikon kullanıcıları sağlam göve uzun perde ömrü dayanıklılık gibi konulara daha önceki modellerden alışkınlar. Özellikle doğa fotoğrafçıları düğün fotoğrafçıları gibi sürekli stüdyo dışı gaddar kullanımlar için nikonun daha önceki giriş ve orta seviye modelleri yani d70 d80 d90 ve 40 d 50d 60d gibi modelleri piayasada oldukça rağbet gördü. Bunun yanı sıra canon grubunun yaptığı atak ve giriş seviyesi modellere koyduğı sensör kalitesi ile rekabeti oldukça arttırdı özellikle 550d serisi ile başlayan ve 7d nin sensörünü kullandığı cmos 18 megapiksellik sensör ile Canon Nikon u yendi diyebiliriz.

 Nikon daha sonra 12 Megapiksellik D 700 modelini duyurdu. Herşey harikaydı gövde dayanıklılık piksel hücrelerinin büyüklüğü fakat bir şey unutulmuştu . Bu harika Full Frame Nikon fotoğraf makinesi sadece 12 Megapikseldi. Bu da üst düzey profesyonelleri ve stok fotoğrafçıları nı bu makine nin dışına itti. Herkes yine Mark 2 kullanmaya devam etti. Daha sonra Nikon Aynı Özellikleri koruduğu Fakat 36 Megapiksel lik Yeni Modeliyle Gövde Gösterisi Yaptı.

Canon 5 D Mark 3 deki sensörün ışık alma problemi nedeniyle toplatılması ve 22 Megapiksellik hayal kırıklığı Nikon için Büyük Bir fırsattı. Şimdi Top Nikon da. Mgapiksel Avantajının yanı sıra dayanıklılık gövde hassasiyet lcd ekran artılarının yanında, D 800 ün düşük diyaframlardaki netlik sorunu , ve 36 megapikselin Her lenste kullanımının verimsiz olması Mark 2 kullanıcılarını bir süre daha makinelerinden vazgeçmelerini erteleyecek gibi gözüküyor.

Editör

Niko Guido Kimdir - Fotoğraf Atölyesi




Niko Guido yu Hepimiz tanıyoruz sanatçın daha önce Vatan Gazetesine verdiği samimi röpörtajı sizlerle paylaşmadan önce Usta Fotoğrafçı nın Fotoğraf Atölyesi projesiyle fotoğraf gezileri ve fotoğrafçılık eğitimine fotoğraf atölyesi gruplarında, istanbul başta olmak üzere izmir ve diğer illerde bu işe gönül verenlerle sıkı ve yararlı eğitimlere gezilere ve atölyelere başlayacağı müjdesini vermek isteriz.




Mühendislikten fotoğrafa uzanan bir özgeçmişiniz var. Tüm işlerinizden vazgeçip fotoğrafa yönelmenizin nedeni neydi?

Tek kelimeyle “Aşk”. Aşık oldum. Fotoğrafa ilk günden tutkuyla bağlandım ve hayatımı tümüyle değiştirdim. Herkesin böyle bir hayali vardır
aslında: hayatını tamamiyle değiştirmek, alıp başını gitmek. Ama bu hayal bir türlü gerçekleşmez. Günlük yaşamın sorumlulukları hep ağır basar, yakamıza yapışır, bırakmaz. Ve bu hayal, hep hayal olarak kalır. Fakat benim aşkım o kadar güçlüydü ki, dönüp arkama bakacak, düşünecek bir durumda değildim. Fotoğrafın büyüsü gözlerimi kapattı, sadece hislerimin rehberliğinde yol aldım ve bundan dolayı çok mutluyum.



Türkiye'deki sayılı  fotoğrafçılarından biri oldunuz?  yoğunlaşmanızın nedeni neydi? Yalnız nü fotoğraflar mı çekiyorsunuz?

Bunun sebebi bu kategorinin beni daha fazla heyecanlandırmasıydı. Işığın insan vücuduyla dansı muhteşem bir görüntü . Bu görüntüyü estetiğin doruğunda dondurup geleceğe hediye etmeye çalışıyorum. Bunu her zaman başarabilmek mümkün değil tabi ki! Ama önemli olan bu yolda alınan keyif, yaşanan mutluluk.
Nü dışında moda fotoğrafları da çekiyorum ve bu beni gittikçe daha fazla heyecanlandırıyor. Moda çekimleri konusunda yoğun bir talep var. Önümüzdeki iki haftayı moda çekimleri için Paris ve Valensiya’da geçireceğim. Fakat ben nü fotoğraftan kopmak istemiyorum. İkisini beraber yürütmeye çalışacağım.

Nü çekimlerde ilk günden bugüne neler değişti sizin için? İlk zamanlar yaptığınız hatalar, başınızdan geçen ilginç anılar vs. neler?

Kısa zamanda çok şey değişti ve Niko Guido ismi nü fotoğrafta referans olmaya başladı. Bu bir fotoğrafçı için çok güzel bir duygu. Amacım moda fotoğrafçılığı konusunda da aynı etkiyi yaratmak.

En ilginç anılarım dış mekân çekimleri sırasında, o civarda yaşayan insanların çekimi fark etmeleriyle oluştu. Bir seferinde Gökçeada’da yıkılmak üzere olan bir evin içinde çekim yapıyordum. Bu sırada kocaman gözlükleriyle yaşlı bir amca eve girdi. Bu durum karşısında çıplak olan modelim ve ben şaşkınlıktan dona kaldık. Yaşlı amca, sanki model giyinikmiş gibi, hiç istifini bozmadan bize evin yıkılabileceğini , o evde fazla kalmamamız gerektiğini söyledi ve bastonuna dayanarak evden çıktı. Ya gözleri iyi görmüyordu, ya da gördüğüne bakmamayı tercih etmişti.

Bir diğer ilginç olayı da Phuket Adası’nda yaşadım. Kayalıklarla deniz arasında kalan ıssız bir plajda çekimlerimizi yaptık. Çekimlerden o kadar memnun kaldım ki, ertesi gün aynı plajda tekrar çekim yapmaya karar verdim. İlk günkü çekimlerimiz o kadar sükse yaratmış olmalı ki, ikinci gün aynı plaja döndüğümüzde, onlarca izleyicinin alkışlarıyla karşılandık. Bu ilgi bizi memnun etse de çekimi gerçekleştiremediğimiz için üzüldük.

Nü fotoğraflarda hep yabancı modellerle mi çalışıyorsunuz?

Hayır, gerçekleştireceğim çekimde yüzün gözükmesi gerekmiyorsa modelin Türk veya yabancı olması fark etmiyor. Ama bazı projelerimde yüzün gözükmesini tercih ediyorum. O zaman yabancı modellerle çalışıyorum.

Nü fotoğraf çekmenin diğerlerine göre avantaj ve dezavantajları neler?

Avantaj olarak nü fotoğrafın daha fazla ilgi görmesini gösterebiliriz. Ayrıca ışık konusunda özgürsünüzdür. Fakat yine de dezavantajlarının daha fazla olduğunu düşünüyorum. Nü fotoğrafın diğer kategorilere göre bazı zorlukları vardır. Örneğin nü fotoğraf çekebilmek için mekân ve modeli bir araya getirmek gerekir. Nü fotoğraf ciddi bir hazırlık ister. Nü poz verecek model bulma konusunda sıkıntı yaşayabilirsiniz. Özellikle dış mekân çekimleri risklidir. Bazı ülkelerde hapse bile girebilirsiniz. Galeri bulmakta zorlanabilirsiniz. Ayrıca nü fotoğraf ilgi çekmesine rağmen, bazen soru işareti ve tedirginlikle karşılanır. Örneğin geçen hafta İzmir’de, yabancı bir konsolosluğun bünyesinde bulunan bir kültür merkezinin müdürüyle, sergi açma konusunda görüşmem oldu. Kendisi bana “Fotoğraflarınız çok güzel ama bizde sergi açamazsınız. Zaten bu sıra Türkiye’yle ilişkiler pek iyi değil, daha fazla sorun olur” dediğinde şaşırdım kaldım. İşte nü fotoğraf sanatına bakış maalesef böyle.


Modelinizin size güvenmesi çektiğiniz fotoğraflarda etkili oluyor mu?

Modelin fotoğrafçıya güvenmesi sonucun iyi olması açısından çok önemlidir. İlk dönemlerde bu güveni sağlamak için çok daha fazla çaba harcıyordum. Artık Niko Guido ismi nü fotoğrafta bu güveni sağlamam için yeterli olmaya başladı. Güven duyulmak çok güzel bir duygu. Model adaylarında şöyle bir düşünce oluşuyor: “Niko Guido o kadar çok modelle çalışıyor ki, artık modelin çıplak olduğunu bile fark etmiyordur.” Haksız da değiller aslında. Bu sebeple Niko Guido’ya poz vermek daha kolay .
Ayrıca modelin kendini rahat hissetmesi çok önemli . Ne kadar rahat olursa enerjisi fotoğrafa o kadar iyi yansır. İyi bir fotoğrafçı çektiği karenin teknik kalitesi kadar modelinin ortaya koyduğu performansla da ilgilenmelidir.
Nü fotoğraf çektirmek isteyenlerin çoğu model mi? İnsanlar neden çıplak fotoğraf çektirmek istiyor?

Modeller genellikle bu işi para kazanmak için yaparlar, fakat söz konusu olan, tanınan bir fotoğrafçıysa, modellerin çoğu kendi portfolyoları için ücretsiz olarak poz verirler. Her ne kadar daha fazla mesai harcamak gerekse de, modeller arasında beni asıl cezbeden amatör olanlardır. Çünkü amatör model çekim sırasında farklı bir heyecan hisseder ve bu heyecanı fotoğrafa yansır.

Beğenilmek, arzulanmak herkesin hoşuna gider. Suratı gözükmese bile , nü poz vermiş bir model, fotoğraflarının binlerce kişi tarafından görülmesinden heyecan duyar. Aslında bu, bilinçaltında toplumsal baskılardan dolayı frenlenen egzibisyonizm duygusunun fotoğraf sayesinde dışavurumudur. Ayrıca fotoğraf, görüntümüzün zamana karşı kazandığı bir zaferdir. Birçok modelim, “Yaşlandığım zaman güzelliğimin kanıtı olan fotoğraflarımın olmasını istiyorum” demiştir. Fotoğraf sonsuz gençliği ve güzelliği bize hediye eder.
Sizce herkes nü fotoğrafta iyi sonuçlar verebilir mi? Birlikte çalıştığınız insanlarda aradığınız farklı özellikler var mı?
Model olarak herkes nü fotoğrafta iyi sonuçlar verebilir. Aslında şu ana kadar genç ve güzel modellerle çalışarak ben işin kolayına kaçmışım. Zaten genç ve güzel olanı estetik göstermek kolaydır. Artık daha iddialı çekimler yapmak istiyorum.
Bir model adayında aradığım en önemli özellik, neden nü poz vermek istediğini bilmesidir, kendisiyle barışık olması ve aldığı bu kararı taşıyabilecek entellektüel kapasiteye sahip olmasıdır. Yani aradığım kriterler daha çok modelin beyin yapısıyla ilgili, vücut yapısıyla değil.
Hayallerimden birisi Sayın Aysel Gürel’in nü fotoğraflarını çekmektir. Kendisi muhteşem bir kadın. Aysel Gürel’le günlerce çekim yapabilirim. Bu çekim beni bir top modelle yaptığım çekimden çok daha fazla heyecanlandırır. Çünkü Aysel Gürel’in de bu çekimden inanılmaz heyecan duyacağını hissedebiliyorum.
İki gün önce gazetede, Nilüfer’in “yetmişimde ben de nü poz verebilirim” dediğini okudum. Neden olmasın, belki de o fotoğrafları çeken ben olurum.



9- Kadın mı yoksa erkekler mi daha estetik nü fotoğrafta?

Sanatsal açıdan bakıldığında böyle bir ayrım yapmak doğru olmaz. Bir sanat eserinin beynimize yaptığı uyarı, modelin cinsiyetiyle alakalı olmamalı. Fakat estetik kavramının sadece sanatsal bakış açısıyla açıklanması yeterli olmaz. Bazı durumlarda diğer etkenler devreye girer ve beyin cinsel ayrım yapmaya başlar. İşte bu noktada benim beynim kadın vücudunu daha estetik buluyor.

10- Türkiye'de nü fotoğraf çok yeni bir kavram. Bu alanda zorlandınız mı?

Zorlanmadım desem yalan olur. Ama fotoğrafa olan tutkum, bu zorlukları kolay aşmamı sağladı. Örneğin ilk zamanlarda en büyük sıkıntım model bulmaktı. Ayrıca bu sanatı aşağılayanlar oldu. Bu kişilerin hakaretleriyle karşı karşıya kaldım. Ama bıkmadan usanmadan bu sanata olan aşkımı dile getirdim. Başta bana karşı olan bir çok fotoğraf sever şimdi dostum oldu. Bir bölümü de nü çekmeye başladı. Şu anda yaşadığım en büyük sıkıntı, istediğim projeleri gerçekleştirmede yaşadığım zorluklar. Mesela, kültürel mirasın korunmasına dikkat çekmek için Unesco’yla gerçekleştirmeyi düşündüğüm antik heykeller ve nü projem var. Bütün geliri Unesco’ya kalacak olan bu projem için Kültür Bakanlığı’nın desteğine ihtiyacım var. Fakat muhatap bulamıyorum. Bu projeyi gerçekleştirdiğim taktirde, bir kitap basılıp bütün dünyaya dağıtılacak. Ayrıca, onlarca ülkede bu fotoğraflar sergilenecek. Turizme de ciddi anlamda katkı sağlayacak bir proje bu. Belki bu röportajdan sonra, bir yetkili beni arar ve “Niko gel bakalım, anlat şu projeni” der.


11- Çekimlerinizi nerede yapıyorsunuz? Daha çok stüdyo fotoğrafları mı tercih ediliyor?

Şu ana kadar yurt dışında Avrupa ve Uzakdoğu ülkelerinde, yurt içinde ise İstanbul, İzmir, Gökçeada ve Tuz Gölü’nde çekimler yaptım. İlk başlarda sadece ağırlıklı olarak Paris’te stüdyo çalışmalarım oldu. Dış mekândaki ilk fotoğraflarımı görenler “Sen tekrar stüdyoya dön, orda daha başarılısın” dediler. Ben inatla dış mekân çekimleri yapmaya devam ettim. Şimdi, sanırım dış mekân çekimlerimin izleyicisi daha fazla. Bunda, dış mekânda nü çeken çok sayıda Türk fotoğrafçının olmaması da önemli bir etken bence.

12- Çekim tamamlandıktan sonra fotoğoraf atölyesi de , modelinizin içini rahatlatmak adına fotoğrafları gösterir misiniz?

Çekimin tamamlanmasını beklemeden, modellerimle fotoğraflarımı paylaşırım. Modelimin beğenmediği fotoğrafları hemen silerim. Bu onların
rahatlamasını ve bana daha fazla güven duymalarını sağlar. Bu sayede model açısından sıkıntılı başlayan bir çekim güzel bitebilir. Örneğin
Gökçeada çekimlerinde mekânın avantajları kadar dezavantajları da vardı. Binalar yıkılmak üzereydi. İçleri pisti ve her tarafta hayvan dışkıları vardı. Sabah çekimini zor bitirdik. Modelim az kalsın çekimden vazgeçecekti. Morali çok bozulmuştu. Öğle yemeği sırasında sabah çekmiş olduğumuz fotoğrafları gösterdim, modelim fotoğraflara hayran kaldı ve öğleden sonraki çekim çok daha keyifli geçti.

13- Türkiye'de Pirelli tarzı nü çalışmaların bir örneğini yapmak istiyorum demişsiniz. 2007 Takvimi bu amaçla yapılmış bir çalışma mıydı?

Ben Türkiye’de de bu tarz, kaliteli bir çalışma yapılabileceğini göstermek istedim. Yurt dışıyla bağlantısı olan dostlarım, bu takvimlerden satın alarak iş bağlantısında oldukları firmalara hediye ettiler. Bana gelen duyumlara göre yabancılar, bu takvimin bir Türk fotoğrafçının Türk bir modelle yaptığı çalışmalardan oluştuğuna inanmamışlar. Dünyada oluşan olumsuz Türk imajını yıkmak için ben de elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Nü fotoğraf sanatı da bu konuda iyi bir araçtır.


14- Takvim sizin internet sitenizden satışa sunuluyor. Ve kısıtlı sayıda dağıtılacak. Bunun özel bir nedeni var mıdır?

Evet takvimler sitemde satışa çıktı ve kısa zamanda bitti. Her sene sınırlı sayıda takvim çıkartacağım. Çünkü ben bu çekimler için binlerce kilometre yol kat ettim , onlarca zorluk yaşadım. Çok para harcadım. Takvimimin hakettiği değeri bulmasını arzuluyorum. Bunun da sınırlı sayıda basıldığı takdirde gerçekleşeceğini düşünüyorum. Hayalim, takvimlerimin çıktığı gün kapışılması ve bir koleksiyon gibi saklanması.
15- Zannediyorum yakın zamanda bu çekilen fotoğraflar Paris'te sergilenecek. Nerede ve ne zaman? Türkiye'de de bir sergi düşünüyor musunuz?

Önümüzdeki hafta Paris’te sergi açacağımız galeriyle son görüşmeyi yapacağım. Şubat sonu sergiyi açmayı düşünüyoruz. Aslında ilk sergimi
Türkiye’ de açmayı çok isterdim ama şu ana kadar olumlu bir geri dönüş alamadım.
Projelerimden birisi de terk edilmiş bir fabrikada büyük boyutta fotoğraflarla sergi açmak. Bu konuda da desteğe ihtiyacım var.

16- Başka projeleriniz var mı yakın zamanda gerçekleşecek?

En büyük hayalim Avrasya Nü Fotoğraf Festivali ni Türkiye’de düzenlemek. Bu konuyla ilgili Avrupa Nü Fotoğraf Festivali onursal başkanıyla fikir
alışverişinde bulundum. Bana her türlü desteği vereceğini söyledi. Böyle bir festivali Türkiye’de yapabilirsek bütün dünya bu topraklarda hoşgörünün hüküm sürdüğüne bir kez daha şahit olur. Bu konuyla ilgili önümüzdeki dönemlerde, eserlerini keyifle takip ettiğim Cem Boyner, Serdar Bilgili, Zekai Demir ve Okan Bayülgen’le görüşüp desteklerini istemeyi düşünüyorum.
Ayrıca nü fotoğraflarımdan oluşacak bir kitap projem var. Bir Alman ve bir Türk yayımeviyle görüşme halindeyim. Kitabımın dünyanın önemli kitapevlerinde satışa çıkmasını amaçlıyorum. Son olarak istanbul ve izmir de oluşturacağım Fotoğraf Atölyesi oluşumunda  yurtdışı fotoğraf eğitimi gezileri ve turları düzenlemeyi planlıyorum









21 Eylül 2011

Mimari Fotoğrafçılık Nedir ?

 

Mimari Fotoğrafçı ve fotoğrafçılık kavramı Ülkemizde pek yaygın olmayan mimari fotoğrafçı kavramı, aslında çok keyifli ve kazançlı bir fotoğrafçılık dalıdır. Mekan çekimleri katalog dergi ve editorial çekimlerde her zaman mimari ögeler bulunmaktadır. Özellikle turizm sektöründe oteller tatil köyleri hatta butik pansiyonlardan tutup, Büyük holdingler golf sahaları spor salonları hep bu kapsama girmektedirler. Özellikle bir yapıyı olduğundan daha heyberli göstermek, gerçekten sanat işidir. 
  Bu tip çekimlerde genellikle geniş açı lensler ve yüksek diyafram değerleri kullanılır. Tripodsuz çekim yapılmaz. Bazende birçok kare özenle Photoshopta birleştirilerek. Büyük çözünürlüklü bir kare elde edilir. Geniş açı lenslerden 10-20 Tokina 11-17 gibi lensler genellikle kullanılır. Balık gözü dediğimiz Fisheye Lensler de mimari çekimlerde bize büyüleyici bir görsel şölen sunar.
  Türkiyede Mimari fotoğrafçı sayısı ne yazıkki bir elin parmaklarını doldurmayacak kadar az. Gelişen sektör duyulan ihtiyaç talepleri karşılamaya yetmiyor. Yeni başlayan arkadaşlara ya da diğer fotoğrafçı arkadaşlarıma bu konuyu çok daha detaylı ve dikkatli araştırmalarını tavsiye ediyorum.

8 Ocak 2011

Fotoğraf ve Fotoğrafçı Aşkı


Fotoğraf aşkı bambaşka bir duygudur hele ki insana bir bulaşmaya görsün. Zamanı durdurabilen tek icad olan fotoğraf makinası fotoğrafçı elinde adeta bir zaman makinasıdir, Adeta bir ibadet gibi, bir fotoğraf karesi arar durur ta ki dizlerinde derman kalmayana dek. Bu aşkın zamanı ve yaşı yoktur bazen 40 ında fotoğrafçı olur insan bazen 70 inde bazense bu sevdaya ilkokul çağlarında bile tutulabilir. Bu tutkunun büyüsü yeni yerler görmek yeni insanlar tanımakla paralel gelişir. Artık her yüz her insan ve her şehir beyinlerde bir fotoğraf karesi oluverir farkına varmadan. Fotoğrafçı gittiği her yere beraberinde taşır bu engin tutkuyu.
Bazense daralan dünyamızdan bir çıkış oluverir fotoğraf makinamız. Bizi alır götürür adı konulamayan bambaşka bir sevdanın derinliklerie. Bir martının ekmek kapışı olur, bir vapurun bacasından tüten duman yahut günbatımında turucu renkli bir silüet. Yağmurda aldırmadan yansımaları yakalamaya çalışır fotoğrafçı. Amaç zamanı tüketmek değil zamanı durdurabilmektir bir deklanşör basımı da olsa.
Eski tip filmli ekipmanlarla başlar bu duygu. Ya da kompakt makineler, daha sonra slr like ya da şanslı olanlar dslr makinel ile başlarla bu engin serüvene. Ucu bucağı yoktur lenslerin fotoğraf makinalarının. Artık profesyonel ışık sistemlerine ihtiyaç duyulmaya başlanır, paraflaş setleri araştırılır ve prime lensler alan derinliği, ful frame gibi sözcükler hayatımıza giriverir. Artık teknik konular değer kazanmıştır. Rasgele değil, konseptler oluşturarak çekimler yapılmaya başlanır. Amaç zamanı durdurmaktan bir adım öne geçmiştir. Artık zamana hükmetmek hayata kendinden bişeyler katmaya çalışır fotoğrafçı. Artık onunda bu Engin görsellikte bir piksel de olsa söyleyecek bir sözü vardır, olmalıdır.
Hobi olarak başlanılan bu tutku, büyülü bir şehir gibidir adeta. Sapılan her yolda her sokakta yepyeni maceralar bizleri bekler. Keşfedilmeyi bekleyen kayıp bir ülke gibi. İçine girdikçe büyüklüğünü daha iyi idrak edersiniz fotoğraf dünyasının. Artık teslim olmayı kabul edip caddelerde küçük bir çocuk gibi kaybolmaya hazısınızdır.


Fotoğraf Kaynağı: Hürriyet kelebek galeri
Yazı: Ege Eksen

29 Aralık 2010

Full Frame Nedir ne anlama gelir?



Fotoğrafa meraklı olanların ve amatörlerin sıklıkla merak ettiği sorudur full frame ne demek? Ya da full frame makina almalı mıyım? ne işe yarar? ya da nerelerde kullanılır? Full frame dslr ve slr fotoğraf makinalarında kullanılan sinema filmi olarak tabir ettiğimiz 24x36 mm boyutlarındaki sensöre sahip olan ekipmanlara verilen addır. Yani lensin mm olarak gördüğü görüntüyü birebir sensör üzerine düşürür. Buna Fokal çarpan 1 de diyebiliriz.

Günümüzde kullanılan dslr ekipmanlardan örneğin canon ve nikon un orta segment modellerinden bahsedecek olursak D80-D90 canon eos 450-500 D ve diğer modelleri gibi. Herbiri. 1,3,1,6,1,5 gibi fokal çarpanlara sahip sensörler kullanmaktadır. Bu da demek oluyor ki görüntüyü küçülterek sensöre düşürüyor. Örneğin bu tip bir fotoğraf makinasını 50 mm bir lens ile kullandığımızda 50x1.5=75 mm olarak göreceğiz. Ama 50 mm lik bir lensi full frame bir ekipmanda kullandığımızda ise 50X1=50 mm olarak yani herhangi bir küçülme yaşamadan göreceğiz.

Sıkça sorulan sorular arasında ise full frame makinaya geçtiğimde eski lenslerimi kullanabilecek miyim sorusu. Ne yazıkki full frame makinalarda bu tip lensler, full frame makinalarda kullanıldığında kenarlarda büyük bir kararma yaparaka büyük bir crop gerektirmektedir. Örneğin Nikon D700 modelini bu lensler ile test ettiğimde ekipman bana 5 megapiksellik bir görünü elde etme şansı verebildi. Demek oluyor ki full frame makinaların lenslerini ayrıca edinmek gerekiyor. Fokal çarpan 1 olduğu için ayna açısı fokal çarpanı 1 olmayan ekipmanlardan farklı oluyor ve sıkıntı yaratıyor.

Bir fotoğraf makinasının full frame olması onun daha iyi görüntü kalitesine sahip olduğu anlamına gelmez. Sadece Lensi daha etkin verimli ve perspektifinde kullanabileceğiniz anlamına gelir.

Ege Eksen

26 Ekim 2009

İZMİR GURUBU DAYANIŞMA SERGİSİ 26 EKİM-1 KASIM 2009












Fotokritik İzmir Grubu olarak ilk karma fotoğraf sergimizi Karşıyaka Belediyesi Bostanlı Sergi Salonunda açtık. 26 Ekim-1 Kasım 2009 Tarihleri arasında gezilecek olan sergimizde fotoğraf satışından elde edilecek gelirin tamamı kalp hastaları yararına bağışlanacak. Fotokritik İzmir Grubu üyelerinin fotoğraflarıyla katıldığı sergimizin seçici kurul görevini Bülent Erol, Ege Eksen, Mustafa Arıcan ve Niko Guido üstlendi. Açılış kokteylinde bir araya gelen grup üyeleri keyifli bir akşam geçirdiler. Fotoğraf satışından elde edilecek gelirin biran önce ihtiyaç sahiplerine ulaşması için fotoğraf başına 100 TL satış fiyatı belirlendi. Arzu edenler 1 Kasıma kadar sergimizi gezebilecekler.








23 Haziran 2009

Temel Fotoğrafçılık Dersleri



Enstantane ve Diyafram Nedir?



Fotoğraf makinaları özellikle SLR ve DSLR makinalar nasıl çalışıyor, diyafram ve enstantane hızı nedir? ve ikisinin etkileşimi fotoğrafı nasıl etkiler?
Ancak diyafram ve enstantane hızı anlaşıldıktan sonra fotoğrafçılığa gerçek anlamda başlamak mümkün olacaktır. Yeni başlayanlar için temel ve basit bir şekilde anlatmaya başlıyorum.



Diyafram
Işığın girip, filmin ışığa tutulduğu açıklığın çapıdır. Lensin diyaframnın değiştirilmesi durumunda fotoğrafta derin etkiler yaratılır. fotoğraf makinalarında f-stop ile tanımlanmıştır. Fotoğraf makinaları modellerine göre değişmekle beraber, genel duruşlar f2, f2.8, f4, f5.6, f8, f11, f16, ve f22dir. Numara küçüldükçe çap artar. F2 geniş olduğu için f4den daha fazla ışık alır. Aralarında düzgün matematiksel tam iki katlık bir fark vardır. Diyelim ki fotoğraf makinası f8 istiyor. Eğer siz manuel olarak f11 ayarlarsanız filmi yarı yarıya az ışığa tutarsınız. Ve f5.6 olarak ayarlarsanız iki kat ışığa tutmuşsunuz demektir. İki duruş arasında ışığı 4 kat, üç duruş arasında 8 kat değiştiriyorsunuz demektir.
Alan derinliği de diğer önemli konudur. Çap arttıkça alan derinliği ya da odaktaki uzaklık azalır. Örneğin eğer f8 ile 4 metre odak uzaklıktaysanız, f4 ile 2 metre olacaktır. Bunları çekim koşullarınıza göre kullanabilirsiniz.

Fotoğraf makinalarımızda diyafram değeri "f" ile ifade edilir. Yine "A" harfi fotoğraf makinalarımızda diyafram öncelikli çekim modu nu ifade eder. Bu modda diyafram değerini kendimiz belirleriz. Buna göre enstantane hızını makinamız belirler. Diyafram sayısal olarak büyüdükçe kısılır ve netlik artar, çünkü leslerin en net görüntü veren yerleri tam orta ve ortaya yakın bölgeleridir. diyafram rakamsal olarak büyüdükçe yani kısıldıkça, ışığa daha çok ihtiyaç duyulur. Diyafram sayısal olarak küçüldükçe netlik azalır fakat alan derinliği artar. Alan derinliği fotoğrafta objeler arasındaki netlik farkıdır. Örneğin öndeki modelin net görünüp arkadaki kalabalığın flu görünmesi gibi. Böylelikle model ya da konu veya obje daha iyi vurgulanır. Ayrıca ışığın düşük olduğu koşullarda diyafram rakamsal olarak mümkün olduğunca azaltılır. Alan derinliğini tele (zoom) objektiflerle de sağlamak mümkündür.




Enstantane hızı
Fotoğrafı çektiğinizde enstantane nin ne kadar açık kalacağı dolayısıyla filmin ne kadar süreyle ışık alacağıdır. Mantığı kavramanız açısından bu tip kuralları öğrenirken gözünüzde analog slr fotoğraf makinasını canlandırmanız daha etkili olacaktır. Dijital slr yani DSLR fotoğraf makineleri de aynı teknikle çalışmasına rağmen, analaog makinada canlandırmak daha kolaydır.





Genellikle 1 saniye ile saniyenin 1/1000 arasında değer alır. İki nedenle önemlidir. Birincisi, diyafram kontrolü için, ikincisi, tarz olarak bunu fotoğraflarınızda kullanabilirsiniz.Süre uzadıkça, filme daha çok ışık gelir. Bu daha sezgiseldir. Diyafram ile aynı mantıkta işler. 2 kat olarak. 1/125 1/250 den iki kat, 1/500 den 4 kat fazla ışık alır demektir.



Eğer bu iki değişkeni bir arada kullanmaya kalkarsanız bir çarpan çıkar. İki değişken de ışığı 2 faktörle değiştiriyordu. Örneğin; fotoğraf makinası durumu okuyor ve kendini f8de 1/125 olarak kuruyor. Bu doğru ölçüm. F11 olarak ayarlarsak ne olur? Görüntü yarısı kadar ışık alır, ve resim düşük pozlamada kalır. Fakat biz bunu enstantane hızını 1/60 olarak ayarlayarak değiştirebiliriz. Çapı küçültüp, ışığa tutma süresini arttırarak aynı yerde kalırız.
Merkez sütun önerilen pozu verir.Bununla beraber, yukarıdaki kombinasyonlardan herhangi birini kullanıp filmi doğru ışığa tutabilirsiniz, çünkü her aşağı duruş daha uzun bir enstantane hızı ile biraradadır böylece genel ışık durumu değişmez. O zaman neden farklı değerlerimiz var?
Diyaframın alan derinliği konusuna dönelim. Bunu değiştirmek isteyebileceğiniz durumlar olabilir. Kalabalıkta bir kişiyi odaklamak istiyor olabilirsiniz. Ya da maksimum odaklama istiyorsunuzdur. Bu durumlarda diyafram la oynamak gerekecektir. Aksine belli bir enstantane kullanmak isteyebilirsiniz. Işık düşüklüğü, çokluğu, hareketi yüksek hızda durdurma isteği ya da yavaş hızda gösterme tercihi gibi nedenleriniz olabilir. Daha bir çok nedenden her iki fonksiyonu birlikte değiştirmek isteyebilirsiniz. Bu size fotoğraf makinası ile esneklik kazandıracaktır.

Enstantane hızı ingilizcede "shutter speed" ya da "shutter" olarak yazılır. Fotoğraf makinalarımızdaki "S" seçeneği enstantane öncelikli çekimler yapmamızı sağlar. Yani bu modu seçtiğimizde, enstantaneyi biz ayarlarız diyaframı ise makinamız kendisi belirler. Enstantane hızıyla ilgili bir örnek verecek olursak, gündüz saatlerinde havaya zıplayan bir arkadaşımızı net bir şekilde karelemek istersek, enstantane hızını yüksek tutmamız gerekecektir.



Kompozisyon
Fotoğrafçılık dinamik bir sanat biçimi. Herkes için iyi bir fotoğrafın farklı tanımları vardır.Ama yine de bazı kurallar var ki kullanırsanız daha iyi sonuçlar elde edebilirsiniz.
Özellikle kompozisyon oluşturma konusunda bol bol pratik yapmak fotoğraf çekmek kadar, iyi ve kaliteli fotoğraflar izlemekte çok önemlidir. Bu konudaki ustaların paylaşımlarını aktardığı kitaplarını da okumanızı tavsiye ederim. Size bu konuda önereceğim isim Sabit Kalfagil dir Örneğin altın oran, diyagonal etkileri ve üçtebir kuralı gibi bazı kuralları okumanızı tavsiye ederim. Başlangıçta bu teknikleri düşünerek hareket etmek gereklidir. Zamanla tüm bu temel konuları özelliklede pratik yaptıkça kavrayacaksınız ve fotoğraf makineniz bir organınız gibi hareket etmeye başlıyacaksınız...

11 Haziran 2009

Moda Fotoğrafçılığı




Dış mekan Model Çekimleri






Fotoğraf dünyasında moda fotoğrafçısı olmanın en güzel tarafı sınırsız bir yaratıcılığın içerisinde olmaktır. Konu insan olunca aktarılacak duygu zenginleşir ve artar. Model çekimlerinde estetik ve kompozisyon kaygılar öne çıkmaktadır. Kompozisyon ağırlıklı konular portre kategorisi ne daha çok dahil olmaktadır. estetik kaygıların ağır bastığı çalışmalar ise genelde moda fotoğrafçılığı olarak tanımlanmaktadır. Bu tip çekimlerde en iyi sonuç stüdyo ortamında alınır. Ama dış mekan çekimlerinde de doğru ışık ve gereken teknik ekipman mevcutsa stüdyo ortamını aratmaz. Dış mekan çekimleri için öncelikle reflektör kullanımı şarttır. Reflektör kullanırken. Işığın çok sert olduğu saatlerde direk ışığı modele yansıtmakla iyi bir sonuç elde etmek imkansızdır. Difüzör kullanımı gerekir. Difüzör ışığı yayan dağıtan ve yumuşatan ışık kaynağı ile obje arasındaki geçirgen maddedir. Eğer difüzör kullanılmayacaksa ışığın daha az güçlü olduğu saatlerde reflektör modele yakın tutularak çekim yapılır. Eğer flaş ya da dolgu flaş kullanılacaksa, açıları iyi ayarlanmalı direk model üzerine patlatılacaksa az güçlü, eğer duvardan ya da başka bir platformdan patlatılcakasa gücü ona göre ayarlanmalıdır.Dolgu flaş ın da ışık kaynağına destek olarak kullanılan flaş olduğunu hatırlatalım. Dış mekan çekimlerinde uygun bir fon ya da mekan seçimi de gayet önemlidir. Mesela taş bir duvar eski bir bina ya da düz bir zemin gibi. Bir seçenekse düşük diyafram değerli ya da tele objektif kullanılarak yapacağımız çekimle. Alan derinliği etkisiyle arka planı flu gösterebiliriz. Photoshop taki blur (bulanıklık) etkiside aynı sonucu almamaızı sağlar. Bundan sonrası model ile sizin yaratıcılığıza kalıyor. Bol ışıklı ve fotoğraflı günler dilerim.






Dış mekan model çekimlerimden birkaç örnek çalışmamı paylaşıyorum
Ege Eksen


10 Haziran 2009

Fotoğrafa Başlamak




"Fotokritik te sözünü esirgemeyen öğretici ve eğitici eleştirileriyle kendisini tanıma fırsatı buluduğumuz Korkmaz Göçmen hocamız fotoğrafa nasıl başladığını Photoroid'e anlattı. Kendisine sitemiz vesilesi ile teşekkürlerimi iletiyorum"


Fotoğraf ile ilk tanışmam:


Amasya’da oturuyorduk. 1960 yılının yazına yeni girmiştik. İlkokuldan mezun olalı iki hafta olmuştu. Yaz tatilinin coşkusunu yaşıyor, akşama kadar top koşturup, misket oynuyordum. Böyle bir günün akşamında kapıda babamı karşıladığımda elinde küçük bir kutu vardı. Üzeri siyah deri kaplı uzunca bir kayışı olan kutuyu bana uzatarak:“Bak bakalım, bu nedir?” diye sordu.Kutuyu evirip, çevirerek inceledim. İlk kez görüyordum böyle bir şeyi. Küçük yüzeyi avucumun içini dolduracak büyüklükte kare şeklindeki kutunun, bir karış boyundaki diğer yüzeyinin ortasında yuvarlak, üst köşesinde ise dikdörtgen bir mercek vardı. Bu merceğin aynısı üst yüzeyinin köşesine de konulmuştu. Anlam verememiş dudağımı bükerek:“Bilmiyorum, bir şeye benzetemedim” demiştim.Babam, kutunun kayışını boynuma asarken:“Bu bir fotoğraf makinesi” dedi.Fotoğraf makinesi ile böylece tanışmış oldum. Bu makine fotoğrafçılığı yeni öğrenenler için yapılmış, basit, kullanımı çok kolay çok amatör bir makineydi. Objektif olduğunu öğrendiğim merceğin yanında güneş, bulut ve ampul resimleri olan küçük bir sürgü vardı. Çekim yapılacak ortama göre bu sürgünün uygun deliği objektifin arkasına getiriyor, yandaki küçük bir kol aşağı doğru bastırıyordu. Kutu yan tutulunca yan, dik tutunca dik 6X9 cm. ebadında film çekiyordu.Aslında babam da fotoğraf çekmeyi benimle birlikte öğreniyordu. Doğal olarak, o kendini daha çabuk geliştirip bilgilerini bana aktarıyor, parklarda yalvar yakar çektiğim insanların fotoğraflarını zeytuni renkli kartlara, ipek kartlara kontak olarak tap yapıyor, ben de sahipleri parktan ayrılmadan koşup resimlerini veriyor, paralarını alıyordum.Aynı yıl tabelasında, “Foto Ziya” yazan bir dükkânımız olmuştu. İşimizi iyice öğrenip, ilerletmiştik. Aradan yıllar geçti...Üzerinde Kodak yazan bir kutu ile başlayan fotoğraf/film serüveni, daha sonra 16, 35 mm. TV ve Sinema filmi, su altı film ve fotoğrafı çekerek, 1978 yılında da ENG denilen bugünkü TV kameralarının prototipini kullanarak bugüne kadar geldim.Bugün ise, analog bilginin kol gezdiği dönemlerden uzak, mertliğin bozulmasına neden olan tüfeğin icadına benzer; elektronik fotoğraf makineleri ile tanışıklığımızı sürdürmeye çalışıyoruz.Şimdilerde “fotoğraf çeken” değil de, “fotoğraf kaydeden” olduk öyle ki; elektronik fotoğrafçılığın kolay ve pratikliğine teslim olmuş gibi görünsek de analog fotoğrafçılığın bilgi egemenliğini hiçbir zaman unutmadan.Bu küçük anımla, iç geçirerek “Neren, nereye!..” diyerek geçmişi film şeridi gibi anımsamış oldum...Bu vesileyle Sevgili Ege EKSEN'in şahsında, site yöneticisi arkadaşlarıma yayın hayatlarında başarılar, sevgili fotoğraf sever üyelerinize de, beğenisi bol kareler diliyorum.Sevgi ve Saygılarımla...KORKMAZ GÖÇMEN 10.06.2009

9 Haziran 2009

Fotoğraf Gezileri






Dijital fotoğrafçılık kavramıyla birlikte insanların fotoğraf çekme istekleri artmaya başladı. Çekilen fotoğrafları anında görebilmek, herhangi bir maliyeti olmadan tekrar tekrar çekebilmek gibi avantajlar günümüzde çok fazla kişinin fotoğraf a ilgi duymasını sağladı. İnternet üzerinde açılan fotoğrafçılık siteleri sayesinde de çekilen fotoğraflar paylaşılmaya ve fotoğrafların değerlendirilmesine başlandı. Bu sitelerde tanışan insanların birlikte fotoğraf çekmeye gitmeleriyle birlikte fotoğraf gezileri yaygınlaştı.




Fotokritik İzmir grubu olarak bizde gezilerimize Haziran 2008 de başladık. Fotoğraf gezileri özellikle yeni başlayanlar için küçük bir okul gibidir ve adeta bir fotoğraf okulu. Fotoğraf çekimi, kompozisyon oluşturma, ışık kullanımı v.b. gibi konularda sorular sorabileceğiniz ve anında yanıt alabileceğiz bir çok kişi vardır. etrafınızda, zaten bir fotoğrafçılık grubuna üye olan ve fotoğraf gezilerine çıkan insanlarda genelde bilgi paylaşımını seven kişilerdir. “Fotoğraf çekmek tek kişilik bir olaydır” diyen kişilerde vardır, onlara da saygı duyuyorum fakat hiç bilmediğiniz bir yere gidip, hiç tanımadığınız insanların fotoğraflarını çekmek toplu halde daha kolaydır. Çünkü insan kendini daha fazla güvende hisseder, çevredeki insanların gözleri sadece onun üzerinde değildir ve burada toplu halde yapılan bir etkinlik vardır ve o bölgenin halkı bunu anlamıştır diye düşünür ve daha az çekinir. “ Pek çok şey tek bir anlık keyif ve yaşam boyu utanç sebebidir; oysa fotoğraf tek bir anlık utanç ve yaşam boyu keyfi getirir.” demiş Tony Benn (İngiliz politikacı) işte grup halinde olmak utanma duygusunu pozitif yönde azaltır.




Bu gezilere ilk defa katılacak olan arkadaşlarımıza her zaman için tavsiyem, ben bütün gün çok güzel fotoğraflar çekeceğim diye düşünmeyin, sizin gibi fotoğraf sever kişilerle güzel bir gün geçirmeyi düşünün, gerçekten fotoğraf çekmeye gitmek balık tutmaya gitmekten farkı yoktur, denizin ne vereceğini bilemezsiniz ama gidersiniz o anı o ümidi yaşarsınız, fotoğraf gezileri de öyledir, birlikte fotoğraf kovalanır, muhabbet edilir, gün sonunda 100 güzel fotoğrafta olabilir elinizde 10 güzel fotoğrafta ama gün sonunda aynı dili konuşan kişilerle birlikte güzel bir gün geçirmişsinizdir. Birlikte olmanın bir avantajı da çeşitli kurgular oluşturabilmektir, fotoğraflar için model bulmak kolay değildir ve bu zorluğu oradakiler bilmektedir bu nedenle herkes birbirine yardımcı olmaya çalışır. Son olarak özellikle benim başıma çok geldiği için ve bizim grubumuzu tanıdığım için şunları söylemek istiyorum. Her yeni gezi öncesi ilk defa katılacak insanlar bana sorarlar, “ yabancı bir ortama giriyorum, kendimi yalnız hisseder miyim “ … bende her zaman aynı şeyi söylerim, sanki kendinizi yıllardan beri aramızdaymışsınız gibi hissedeceksin … gezi sonunda aldığım cevap … ” haklıymışsınız ” …




Bugüne kadarki gezilerimizde bize katılan Niko Guido, Bülent Erol ve ismini sayamadığım diğer Pekçok usta fotoğrafçı dan pekçok olumlu katkılar aldık. Yeni katılan arkadaşlarımız her gezimizde yeni pekçok bilgi aldı. Perde Ömrü, Panoramik çekim, objektif, diyafram,çekim modları,slr makine,dslr makine,karanlık oda,reflektör kullanımı,stüdyo fotoğrafçılığı,paraflaş,Enstantane,bulb modu,uzun pozlama, model nasıl çekilir, portfolyo oluşturma,ters ışık,manzara çekimi ve daha sayamadığım pekçok fotoğraf ve fotoğrafçılık terimi ni tartıştık aramızda. Hep olumlu katkılar sağladığımızı düşünüyorum birbirimize ve bunun sıcak bir aile ve dostluk ortamında gerçekleşiyor olması ayrı bir mutluluk sebebi.En kısa zamanda yeni fotoğraf gezisinde görüşmek dileklerimle




Photoroid Adına;



Mustafa Arıcan